17 Eylül 2011 Cumartesi

Son Veda...

 
 
Yine o sıkıntılı gecelerden biriydi. İçimde kötü şeyler olacağına dair bir his vardı. Genelde hislerime güvenen bir insan değilim ama o gün güvenmeye karar vermiştim nedense. İçimdeki kötü hissi yenebilmek için evimden çıkmadım günlerce. Devamlı film izledim ve yemek yedim. Ama olmadı. İçimdeki o kötü his bir türlü geçmedi.
En sonunda olan oldu. Telefonum çaldı ve arayan annemdi. Sesinde bir hüzün vardı. Tahmin ettiğim şey miydi acaba? Olmuş olabilir miydi ki bu?
-Oğlum. dedi içinde kalan son güçle. Öykü ölmüş. dedi.
-Ne saçmalıyorsun anne ya. Bende korktum bir an sesini öyle duyunca.
-Oğlum. Senin o sevdiğin kız Öykü diyorum. Ölmüş.
-Anne olur mu öyle şey ya. Yurt dışında o nasıl ölecek ki?
-Haberlerde gördüm. Uçak düşmüş Türkiye'ye gelen. Kurtulan olmamış. Ölenler arasında Öykü de var.
Telefon elimden düştü o anda. Zaman akmıyordu sanki durmuştu. Duvardaki saatin saniye ibresi ilerlemiyordu sanki. Beynimden vurulmuşa döndüm. Sevdiğim kız, evleneceğim o kız ölmüştü. Hemde feci bir uçak kazasında. Son Durak filmimi lan bu. Öyle ölüm mü olur. Kesin bir yanlışlık olmalıydı. Öykü'nün annesini aradım hemen. Telefonu ağlayarak açtı. Konuşamadım. Demek ki doğruydu.
Cenazeye kadar geçen zaman konusunda hiç bir fikrim yok. O arada ne oldu? Nasıl geldim cenazeye? Kıyafetlerimi nasıl değiştim? Hiçbir fikrim yoktu. Ön safta cenaze namazını kılıyorduk. O an ölmüş olmayı ne kadar çok isterdim. O tabutun içinde Öykü değilde ben olmayı ne kadar çok isterdim. O anki duygularımı kimseye anlatamam. Annesi devamlı ağlıyordu Öykü'nün. Babası ise devamlı eşinin yanında onu avutuyordu. Annem ağlıyordu ama sessizce. Ben ağlamıyordum hiç. Mezarın içine girdim ve Öykü'nün kefene sarılı cesetini verdiler bana. Dayanamadım. Son bir kez sarıldım ona. Öykü'nün ceseti kucağımda ben ise mezarın içine çökmüştüm adeta. Bağırmaya başladım sonra. Kendimi kaybetmiştim.
-Örtün üstümüzü. Öykü soğuğa alışık değil çabuk hastalanır o. Onun yanında kalayım bende. Bir başına karanlıkta kalamaz korkar o. Beni de onunla beraber gömün yalvarırım size. Çıkartmayın beni burdan. Ya beni de onunla gömün yada onu da gömmeyin.
Beni ordan çıkartmaya çalışıyorlardı. Metin ol ölenle ölünmez diyorlardı. Hepsi zırvalıyordu işte. İmam ölüye işkence çektirme oğlum diyordu. Peki ya benim çektiğim işkence ne olacaktı. Bunu düşünen var mıydı?
Zor da olsa toparlamıştım kendimi. Onun üstüne her toprak attıklarında benden de bir parça atıyorlardı oraya sanki. Onlar toprak attıkça bende ölüyordum resmen.
Cenaze bitti. Herkes dağıldı. Ben gidemedim kaldım orda öylece. Ona aldığım yüzüğü çıkarttım cebimden. Yurt dışından gelince ona evlenme teklif edecektim. Çok mutlu olacaktık. Ama o bırakıp gitmişti beni. Hiç arkasına bile bakmamıştı öylece gitmişti. Bu nasıl adaletti böyle. Niye ben hala yaşıyordum. Niye toprağın altındaki ben değilde oydu. Mezarına yaklaştım iyice. Oturdum başucuna. Onunla konuşmaya başladım.
-Neden gittin sevgilim? Hani hep beraber olacaktık, hani biz beraber ölecektik. Ben ölmedim ben yaşıyorum. Sen neden gittin ki? Zamanlamayı mı ayarlayamadın? Zaten zaman konusunda hep sıkıntın olmuştu. Hatırlıyor musun bizim Kerem'in düğünü vardı saat 20:00'deydi. Senin süslenmen uzadığı için 20:00'deki düğüne 21:30'da gitmiştik. İşte ben o zaman karar vermiştim seninle evlenmeye. Beni bekleyeceğini düşünmüştüm. Ama yanılttın beni. Merak etme ben fazla bekletmem ama seni. Bugün yarın çıkar gelirim yanına...
Son kez konuştum onunla. Ondan sonra sadece mezarına gittim. Aylarca,yıllarca... Aradan on beş yıl geçmişti ve ben hala onun yanına gidememiştim. İlk defa bu kadar uzun bekletmiştim onu. İlk ve son kez...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

fenaa:((