18 Ekim 2019 Cuma

Tanrı'm, Hayatımın Geri Kalanıyla Ne Yapacağım?



Sabah saat 06:00. Alarm çalmadan gözlerimi açtım yine. Gerçi bir alarm hiç olmadı. Beyaz tavan karşımda bütün ışıltısıyla. Sadece iki saatlik bir uyku. Gidilecek ne iş, ne okul, ne de aile hiçbiri yok. O zaman ne halt yemeye son iki yıldır bu saatte kalkıyorum. Bir cevabım yok. Sanki tüm gece birileri tarafından dayak yemiş gibiyim. Her yanım ağrıyor. Tüm gece kanımda dolaşan alkolün de bu ağrılarda payı var sanırım.
Dayanılmaz ağrılarımdan kurtulmak için yataktan kalkıp kendime bir kahve hazırladım. Yılların rutini her sabah sade, kremasız ve şekersiz sıcak bir kahve. Tepeleme kahve dolu fincanımı alıp salonda ki tekli koltuğuma oturdum. Arka planda Queen'in Bohemian Rhapsody'si çalmakta. Freddie, I don't wanna die derken sessizce tekrarlıyorum ben de. Kahvem bittikten sonra duşumu alıp evden çıktım. Kapımın önünde duran 84 model Mercedes 200e aracıma atlayıp yol almaya başladım. Yollarının her bir santimini ezberlediğim bu şehir de gözlerim kapalı bile bulabilirim yolumu.
Radyo da Bob Dylan'dan One More Cup of Coffee çalmakta. Sonra kırmızı ışık. Durdum. Sağıma bir Golf yanaştı, kırmızı renk. Kafamı çevirip arabanın içine baktım. Hayatım da verdiğim en kötü karadı. Sürücü koltuğunda lacivert takım elbiseli bir adam, hemen yanındaki koltukta muhtemelen eşi ve arkada çocuk koltuğunda ise 7-8 yaşlarında küçük bir kız çocuğu. Hepsinin yüzünde bir tebessüm, gözlerinin içi gülmekte.
Bir an sadece bir an o adamın yerinde olmak istedim. O adam ben olsaydım nasıl bir hayatım olurdu? Gerçekten gülmeyeli yıllar olmuştu. O adam ben olsaydım, yine O'nun gibi gülebilir miydim? Bir kız çocuğum olsaydı neler değişirdi hayatımda? Birisini gerçekten sevip evlenebilir miydim?
Ben bu cevapsız sorularla boğuşurken yeşil ışık yanmış olmalı ki kırmızı Golf yanımdan geçip gitti. Gerçekte saniyeler süren ama bana bir ömür gibi gelen kısa bir an. Bu an sabırsız sürücülerin korna sesleriyle bozuldu. Arabayı kenara çektim ve temiz hava almak için çıktım içinden. Titreyen ellerimle bir sigara yaktım. Derin bir ilk nefes. O an her şey sustu. Bütün arabalar, bütün kalabalık sessizliğe gömüldü. Duyabildiğim tek ses yanan sigaramdan gelen çıtırtılardı.
Sigaramı atarken her şey yoluna girmiş gibiydi. Bütün o kalabalık sesler yeniden duyuluyordu. Ama ellerimin titremesi geçmiyordu. Arabama bindim tekrar. İki elimle direksiyonu sıkıca kavradım. Tam o anda yine her şey sustu. Sadece kafamın içinde tekrarlanan o ses kaldı.

"Tanrı'm, hayatımın geri kalanıyla ne yapacağım?"

17 Ekim 2019 Perşembe

İçeriden Notlar (No 25: Çaresizlik)



Şu an içinde bulunduğum durumu anlatacak en doğru kelime sanırım çaresizlik. Resmen elim kolum bağlı, hiçbir şey yapamıyorum. Çevremde bana yardım edecek kimse yok. Kimsem yok. Eskiden uzakta da olsa bir ışık görebiliyordum fakat artık tamamen karanlık. Renksiz, simsiyah bir tablonun içindeyim sanki ve el yordamıyla yolumu bulmaya çalışıyorum. Sıkıntı ise gidilebilecek hiçbir yol yok.
Su beni dibe doğru çekiyor. Ben çırpındıkça daha da hızlı çekiyor dibe. O yüzden bıraktım artık çırpınmayı. Kurtuluş olmadığının farkına vardım geçte olsa. O suyun dibine batıp, balıklara yem olmak benim kaderim.