3 Eylül 2011 Cumartesi

Başlıksız...




Üniversitenin ilk yılıydı ayrıldığımız da. Okulların açılmasına daha bir hafta vardı. Anlaşmalı ayrılmıştık tıpkı anlaşmalı boşanma gibi olmuştu. O beni bende onu seviyordum hala. Ama yapamıyorduk. Devamlı kavga, devamlı bir acı. En iyisinin bu olacağına karar verdik. Halen daha o kararı aldığımız güne lanet ediyorum. O Bilgisayar Mühendisliğini ben ise İktisatı kazanmıştım. O İstanbul'da ben ise Ankara'da okuyacaktım.
Okullar açıldıktan bir hafta sonra mesaj attı bana "özledim seni" yazıyordu. Konuştuk o gece uzunca. Mesajlaştık daha doğrusu. Okuluna alışmaya başlamış çevre edinmişti bile. Ben ise yalnızdım. Tek başıma eve çıkmış okuldan eve evden okula gidip geliyor geceleri ise alkolün dibine vuruyordum. O ise toparlamıştı kendini. Ses tonu konuşması gayet iyiydi.
İlk yıl hep bu şekilde devam etti. Her ay arardı özledim diye. Sonra birden aramalar kesildi. Ortak bir arkadaşımız haber verdi yeni bir sevgilisi olduğunu. O an resmen yıkılmıştım. Ağustos ayıydı. Deli bir sıcak vardı ama ben resmen donuyordum. Alkole kaldığım yerden başladım yine. Günde iki paket sigara içiyordum, içtiğim biranın ise haddi hesabı yoktu. En nihayetinde ikinci yılın yarı döneminde okulu da bıraktım. Onun sesini duymadan geçirdiğim altıncı aydı. Altı aydır ne bir mesaj ne bir çağrı hiç birşey yoktu ona ait.
Aradan yıllar yıllar geçti. Ortak arkadaşımız sayesinde yine okulu dereceyle bitirdiğini öğrendim. Erkek arkadaşıyla nişanlandığını ve çocuğun askerliğini bitince evleneceklerini öğrendim. Bünyem artık alkole alışmıştı sarhoş olamıyordum. Onun için alkole dönmedim bu sefer. Ben askerliğimi yapıp gelmiştim. Yaşım yirmi ikiydi. Saçlarım dökülmüş kafamın tepesi kel kalmıştı. Bir cast ajansında çalışıyordum. Arasıra figüran olarak dizilere giriyor onun dışında da yiycek içecek tanıtımı yapıyordum. Sefil bir durumdaydım yani.
Yirmi beş yaşına gelmiştim. Yine aynı cast ajansında çalışıyordum. Bir düğün için garsona ihtiyaç olunduğunu söylediler. Ben gittim. Zengin birisinin düğünüydü. Çok fazla şatafat vardı çünkü. Gelin ve damat çağırıldı. İçeriye o girdi. Halen aşık olduğum eski sevgilimin düğününde garsonluk yapıyordum. O an zaman durdu sanki benim için. Bir yıldız kaysa o ansekiz gün sürerdi gözden kaybolması. Beni o halde görmesini istemedim arkamı döndüm onu görünce. Çok mutlu görünüyordu, hiç değişmemiş halen daha çok güzeldi. Hep sade bir düğün hayal ederdik. O böyle olmasını isterdi çünkü. Sanırım yıllar hayallerini değiştirmişti. Beni görmemesi için olağan bir çaba sarf ediyordum. Ta ki damat beni nikah masasına çağırana kadar. Gitmemeyi düşündüm ama ne kadar kaçabilirdim ki. Masaya gittiğimde beni gördü. Duraksadı bir an. "Buyurun efendim" dedim. "Bize içecek bişeyler getir. Dilimiz damağımız kurudu burda" dedi damat. Hemen arkasından o söze girdi ve "Bana meyve suyu getir. Vişneli olsun" dedi. O an ölseydim Tanrı'nın bile itiraz edeceğini düşünmüyordum. Böyle bir aşağılanma olamazdı. Kıyafetleri çıkarttım ve düğünü terk ettim. Sahile gittim. Eskiden olduğu gibi yeniden içmeye...

Hiç yorum yok: