1 Eylül 2011 Perşembe

Hüseyin Abi'nin Barı



Üniversitenin ilk yıllarında bir barda takılırdım. Hüseyin abi diye biri işletirdi mekanı. Ufak bir yerdi fazla geleni gideni yoktu. O bar benim için ev gibiydi. İlk başlarda her akşam gidip kapanana kadar dururdum, daha sonra Hüseyin abiye barı kapatmasında yardım etmeye başladım, sonra bir baktım barman olmışum. Karışıktı biraz nasıl olduğunu şu anda bile farkında değilim. Gelen herkesi tanır olmuştum artık. Yabancılarda hemen fark ediliyordu zaten. Hüseyin abinin barında bir aile gibiydik. Devamlı gülüp eğlenirdik. Mutluyduk burda.
Birgün o geldi. Saat 10 a geliyordu. Bir bira istedi benden. Hemen verdim birasını. Masaya değil bara oturdu. Hiç konuşmadı. Gözlerin de anlam veremediğim bir hüzün vardı. İkinci birasını istedi. Onu da içti ve kalktı. Çok güzeldi. Koyu siyah renkteydi saçları, gözleri elaydı, yirmili yaşlardaydı, ufaktı elleri. Aşık olmuştum sanırım. Yada öyle sanıyordum. Ertesi günde aynı saatte geldi ve sonraki günlerde. Karar vermiştim artık konuşacaktım onunla. O akşam yine geldi. "Bir bira" dedi. Gözlerinde hala anlam veremediğim o hüzünlü ifade vardı. "Hiç konuşmaz mısın?" diye sordum. Sanırım oda bunu bekliyormuş. Anlatmaya başladı. Uzun uzun anlattı. O kadar uzun anlattı ki beşinci birasını içiyordu.
Annesini ogün kaybetmiş yani buraya geldiği ilk gece. 43 yaşında ani bir kalp kriziyle nakavt. Burda İzmir'de okuyormuş. Ege Üniversitesinde. Annesini kaybettiğinden beri okula hiç uğramamış üstelik vize haftasıymış. Günlerdir anlatacak birilerini arıyormuş. Benim sormamda vesile olmuş. İntihar etmeyi düşünmüş. Ama burda bizi yakın görünce şakalaşmalar eğlenmeler falan ona umut olmuş. Böylece yaşamaya karar vermiş. Annesini anlattı uzun uzun. Küçükken ona okuduğu masalları, Onu parka götürdüğü günleri. Tabi yaşı ilerledikçe uzaklaşmış annesinden. Onunla daha az zaman geçirir olmuş, devamlı kavga etmeye başlamış. Gözleri dolmuştu anlatırken. Bir peçete uzattım ona. İnsan sevdiği insanı kaybetmeden anlamıyor onun değerini. Bunun durumda öyleydi.
O gece geç saatte gitti eve. Hatta kafası iyi olduğu için evine kadar ben bırakmıştım. Tek başına yaşıyordu. İçeri davet etmedi. Etmesini de istemezdim zaten. Derdini anlattığı her erkekle ilişkiye giren sıradan bir kız olurdu o an da gözümde. O geceden sonra bir daha bara hiç gelmedi. Çok bekledim gelmesini ama gelmedi. Hüseyin abi ve bizimkilerin dalga konusu bile oldum hatta. "O kadar ümit ver bu çocuğa sonrada çek git. Ayıp ayıp" diye kınadılar hatta onu.
İki yıl kadar sonra Küçükpark'ta bir kafede nargile içerken gördüm onu. Tek başınaydı yine. Bir an yanına gidecek oldum sonra vazgeçtim. Yalnızlık böyle birşey işte. Derdini anlatacak birini bulup ona içini dökersin sonra yalnızlığa devam edersin.

Hiç yorum yok: