31 Ocak 2014 Cuma

Kara Delik




Evden kaçmayı planlıyordum. Nerede kalacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Sadece gitmek istiyorum, ardıma bir daha hiç bakmadan gitmek. İçimde ki Ben bana "Gerekirse sokakta yatarsın, ne var ki bunda." diyerek cesaret veriyordu bana.
Son günlerde okuduğum tüm kitaplar da ana karakter evden, ailesinden kaçıyordu ve hayatını tamamen değiştiren olaylar zincirinin için de buluyordu kendini. Her şeyden kaçmaya ihtiyacım vardı. Bir şeylerin değişmesi için zamanın gerekli olduğunu düşünen insanların geri zekalıdan hiçbir farkları yoktu. Zaman değildi bir şeyleri değiştiren, bir şeyler yapmak değiştirebilirdi sadece her şeyi. Benden evden kaçarak her şeyi değiştirebileceğime inanıyordum.
İçimde ki boşluğu bu şekilde doldurmaya çalışıyordum. İnsanların yuva dediği bu yerde kendimi hep fazlalık olarak hissettim. Sanki ben gidince içinde kalanlar gerçek bir aile olacaktı. Tüm kavgalar ve tüm sıkıntılar benim gitmemle birlikte yok olacaktı. Kendimi bu düşünceden alıkoyamıyordum.
Bir ara intihar etmeyi de düşündüm. Ancak izlemem gereken o kadar çok film ve okumam gereken o kadar çok kitap vardı ki vazgeçtim intihardan. Yaşamaya başladım ot gibi. Sadece okuyor ve izliyordum. Mecbur kalmadıkça konuşmuyordum. Konuşmamam evdekileri daha çok sinir ediyordu. Babam karşıma geçip bağırıyor, annem ise konuşmam için yalvarıyordu. Hiçbirini duymuyordum oysa ben. Sadece ağızlarının hareket ettiklerini görüyordum. Kitaplar ve filmler dışında hiçbir şey ilgimi çekmiyordu.
İçimde ki boşluk bir kara deliğe dönüşmüştü. İçimde ne varsa içine çekiyor ve yok ediyordu. Ailemi de içine çekebilse keşke diye düşündüm ama olmadı hiçbir zaman. İçimde ki kara delik sadece Ben'i çekiyordu içine. Tarif edilemez bir acı yaşıyordum her gün. İçimde ki kara deliğin her geçen gün Ben'i bitirdiğini biliyordum. Ama buna engel olamıyordum yada engel olmak istemiyordum.
Bir kara delik tarafından yutulan ilk olacağımı düşünüyordum. Ölümüm bile sıradışıydı. Sonra sırtüstü yatağıma uzandım ve sonsuz beyazlığı izlemeye başladım...

27 Ocak 2014 Pazartesi

Tekli Koltuk




Aklına yine çok iyi bir film fikri gelmişti. Her zaman olduğu gibi. Fikirden öteye geçemeyen bir film daha. Salonundaki tekli koltuğuna oturmuş yemek programı izleyip sigara içerken asla hayata dönüşemeyecek bir film daha. Evde kaldığı sürelerde devamlı yemek programları izlerdi ama orada gördüğü yemekleri asla denemezdi. Üşengeç olmasa belki çok iyi bir aşçı olabilirdi. Fakat yaşamaktan bile üşeniyordu.
Yine "r" leri söylemeyen o kız çıkmış ve yemek yapmaktaydı. "Ne kadar gereksiz" diye düşündü onu izlerken. Bir insan niye kreplerle krep adam yapmak ister ki? Kadın normal konuşuyor olsaydı yine izlemezdi belki ama "r" harfini söyleyememesi çok tatlı gelmişti ona. Tabi vücudundaki bol dövmelerin de katkısı vardı. Çılgın insanları severdi en azından dışarıdan çılgın görünen insanları. Kendisi hiç çılgınlık yapamamıştı çünkü. Yaptığı her harekette bir sonraki adımını düşünmüştü. Böyle böyle anı yaşamayı unutmuş devamlı gelecekle ilgilenmeye başlamıştı. Ta ki geçen sene ailesi trafik kazasında ölene kadar.
Trajik bir şekilde o dönem Hakan Günday'ın Zargana kitabını okumaktaydı. Bu kazayı bir işaret olarak algılamış ve yarını düşünmeyi bırakmıştı. Aslında artık hiçbir şeyi düşünmüyordu. Tüm gün televizyon izleyip tekli koltuğunda uyukluyordu. Yazmayı da bırakmıştı. Zaten yazdığı yazıları hiçbir zaman beğenmediği için pek dert etmedi yazmamayı.
Hayatı boyunca yapabildiği en iyi şeyin 122 sayfalık bir kitap çıkarmak olduğunu düşünürdü eskiden. Roman için çok kısa hikaye için de çok uzun olduğu için kitabı hangi kategoriye koyacağını asla bilemedi. Tek baskı yaptı kitabı. 500 adet basıldı ve sadece 100 adedi satıldı. Onu da annesi ve babasının yaptığı reklam sayesinde eş dost almıştı.
"Hiç!" dedi kendi kendine, "hiç olma yolunda emin adımlarla ilerlemektesin. Bravo!" Aylardır dışarı çıkmamıştı. Alışverişlerini bile internetten yapıyordu. Aylardır da kendi kendine konuşuyordu. Yıllar önce sevdiği bir kızın sözleri geldi aklına birden. "Galiba bu yüzden dışarı çıkmıyorum. Kendi dünyamda kalmamın tek nedeni o olabilir mi?" Kız yıllar önce "O kadar bunalımlısın o kadar melankoliksin ki bu çevrendeki insanlara da yansıyor. Onları da mutsuz ediyorsun. Yalnız olmak senin kaderin." Yaşadığı hayat kızın sözlerini doğrular nitelikteydi adeta.
Dizlerini karnına doğru çekti. Tekli koltuğunda cenin pozisyonu aldı ve kumandayı kucağına bıraktı. Bir kaç dakika için de uyumaya başladı. Öyle sessiz uyuyordu ki dışarıdan birisi görse ölmüş mü acaba diye nefesini kontrol ederdi...

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni Yıl ve Umut



Yeni bir yıla girdik saatler önce. Yeni yıl demek yeni umutlar, yeni hayaller vs demek. Sanki önceki yıldan farklı olacakmış gibi gelir her zaman. Yada bizler öyle olmasını isteriz. Her şey tükense de umut tükenmiyor çoğu zaman ve ne kadar çok umutlanır, hayal kurarsak acımız da o kadar çok artıyor. Büyük umut demek daha büyük acılar demek kısacası. En azından benim için öyle.

Hiçbir zaman umutlu bir insan olamadım. Hayal kurmak işkence gibi gelirdi her zaman çünkü kurduğum hayaller bir yerden sonra hep yıkılırdı. Yeni yıllar, doğum günleri çokta bir şey ifade etmezler benim için. Sıradan birgünden farkları olmadı hiçbir zaman.

Yazayım dedim bende. Umudum yoksa yazılarım var sonuçta. Yazmak, yaşamak demekti benim için. Her yazdığım kelime de yaşadığımı hissederdim, ne kadar beceriksiz bir yazar olsam da.

Acı çekmek istemiyorsanız boş hayaller kurmayı bırakın. İnsanlara güvenmeyin, sizi terk eden sevgilinizi beklemekten vazgeçin, lotodan para çıkmayacak boşuna para harcamayın. Zaman hiçbir şeyi düzeltmez, bir şeyler yapmak bir şeyleri düzeltir.