Yıllar var ki hep aynı dilekleri tuttum ve kayan her yıldız da ısrar ettim hayata. Ama dileklerim kabul olmadı ve yıldızlı bir gece hiç olmadı. Vazgeçtim bende. Dua için elimi kaldıracaktım tamam kabul dedi. Yıldızlar kaymak için gözümün içine baktılar. Hadi dedi parlak bir yıldız. Dileğimi unuttum. Tanrı'm sen dileğimi dilenmemiş say.
25 Eylül 2018 Salı
İçeriden Notlar (No: 20 Kaybetmek)
"İnancını kaybetmişsin sen." dedi bana aniden. Kadeh elimde kalmıştı bir yudum daha alamamıştım rakımdan bu cümleden sonra. Ne dediğini çok iyi anlamış olsam da "Anlamadım." dedim. O da bal gibi biliyordu benim aslında ne anladığımı. Yıllardır sadece bazı geceler oturup rakı içerdik şöminenin başında. Beni belki de benden daha iyi tanıyordu. Saçını ve sakalını daha bilge bir görünüm yaratmak için uzatıyordu yıllardır. İşe yarıyordu da. Daha bilge biri gibi görünüyordu. Sadece ot içerken birazcık mala bağlıyordu.
- Gayet iyi anladın işte. Salak yapma bana. Dini açıdan söylemiyorum bunu. Bir şeylere olan inancını kaybetmişsin. Sanki güzel olacak şeyler seni terk etmiş gibi. Onlara olan inancını kaybetmişsin.
-Neye inanmam gerektiğini tam olarak bilemiyorum aslında Ufuk Abi. İçimde bir kara delik var sanki. Bütün güzel şeyleri yutuyor. Yada yutacak bir şey kalmadı artık.
-Uğurcum bunu sen kendi kendine yapıyorsun. O kara deliği yaratan senden başkası değil. Kendini böyle görmek istiyorsun. Umutsuz, mutsuz biri olmak istiyorsun. Daha gençsin belki de yolun başındasın. Bu yaşta bu karamsarlık seni hasta eder ileride.
- Şu anki halimden daha hasta olamam buna eminim. Sonuçta bu saydığın şeylerde bir hastalık.
-Bunu biliyorsun madem niye tedavi etmiyorsun kendini.
-Sanki mutlu olursam her şey daha anlamsız olacak gibi. Bu karamsarlığı seviyorum olayların kötü yanını görmeyi. Herkes gibi olmak istemiyorum. Sanki mutlu olursam hiç yazamayacakmışım gibi geliyor bana. Bunu biliyorum çünkü bir ara mutluydum ve tek kelime yazamıyordum.
-Beni yanlış anlamazsan bir şey söylemek istiyorum.
-Dinliyorum abi.
-Yazdıklarını senden başka kimse okumuyor aslında. Hatta sen bile yazdıktan sonra kontrol amacıyla bile okumuyorsun.
-Ben zaten birileri okusun diye yazmıyorum ki. Kendim için yazıyorum. Yazmak bir nevi terapi gibi. Rahatlatıyor beni. Özellikle şu aralar devamlı yazmak istiyorum. Kafam da milyar tane konu var sanki. Hangi birini yazacağımı şaşırıyorum bazen. Kitap okuyamıyorum ve film izleyemiyorum artık. Bir filmi açınca beş dakika olmadan sıkılıyorum. Aylardır kitap almıyorum elime.
-Peki bu kafandaki milyar tane düşünceden kaçını yazıyorsun.
-Milyar da birini sadece.
-Yazma işini de tam yapmıyorsun işte bahsettiğim konu bu. Herhangi bir noktaya odaklansan ve sadece o noktadan devam etsen tamam ama sen onu da yapmıyorsun. Hepsinden biraz biraz yapmak istiyor gibisin ama öyle olmuyor. Hayat bu şekilde işlemiyor. Bak aramız da on yaş var seninle. Benim bir oğlum var eski bir karım var. Burada bir iş yeri açtım kapattım. Zarar ettim tonlarca borç ödedim. Ama her defasında yeniden kalktım ayağa. Dibe vurmanın en iyi yanı ayağa kalkmaktan başka yapacak bir şeyinin kalmaması. Çünkü diyorsun ki bu son yani en dip burası. Daha dibe gidemeyeceğime göre ayağa kalkmam lazım ve kalkıyorsun.
-Tamam ama ben de öyle işlemiyor ki. Tamam diyorum burası işte. En dip nokta bu, daha dibe batamam diyorum. Sonra ne oluyor biliyor musun? Daha da çok dibe batıyorum. Ayağa kalkmak için çırpındıkça daha da dibe batıyorum.
-Çünkü sen kendini o dipten kurtarmak istemiyorsun.
-Bilmiyorum belki de bazılarımızın dipte kalması gerekiyordur. Neyse ne ya hadi vur.
Kadehleri alıp tokuşturduk. Sonra sessizce oturup şöminedeki ateşi izlemeye başladık.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder