13 Ağustos 2019 Salı

Bir Kahve




Farklı bir kahve dükkanındayım bu sefer. Oturduğum yer çıkışa yakın yine. Diğer mekan da insanlar tarafından tanınıp selam verilmeye başlanınca terk ettim orayı. Burası hafta sonları kalabalık ama hafta içi sakin genelde.
İzmir'in en sevdiğim zamanı bu. Dini bayramlar. Şehir boşalıyor resmen. Yedi ve sekizinci sınıftayken hafta sonu sabahları kurs olurdu okulda. Her sene giderdim. Hafta sonlarını iple çekerdim bu yüzden. Sabah erkenden evden çıkar ve boş sokaklarda bir başıma yürürdüm. Esnaflar bile açmamış olurdu daha. O boş sokaklar da yürürken kendimi zombi kıyametinden kurtulmuş biri olarak hayal ederdim. Her bir köşeden zombi çıkacakmış gibi gelirdi. o uzun yürüyüşlerden sonra okula varırdım. Orası da bomboş olurdu. Tek başıma otururdum bahçede. En huzurlu olduğum anlarımdı o zamanlar. Sonra diğer öğrenciler ve öğretmenler gelmeye başlardı ve bütün sihir bozulurdu. O zamandan beri nefret ederim insanlardan huzurumu kaçırdıkları için.
İşte huzurum bir kez daha bozulmak üzereydi. Oysa tek istediğim kahvemi içmek ve Ufuk Yüksel'in kitabını son okumaktı. Ama olmadı.
Yaklaşık 1.65 boylarında zayıf ve esmer bir kız geldi ve direkt karşımdaki sandalyeye oturdu. Gayri ihtiyari etrafıma bakındım acaba kitaba daldığım zaman diliminde  mekan doldu mu diye. Bir iki masa dışında her yer boştu. Yani istediği yere oturabilirdi, benim masam dışında tabi. Benim etrafa bakınmamı hiç umursamadı ve o rahatsız edici sessizliği bozdu:
-Selam.
-Tanışıyor muyuz? diye karşılık verdim. Dediğim gibi insanlardan pek haz etmiyorum.
-Biriyle konuşmak için tanışmaya ihtiyaç yok. dedi.
-Öyle olsun. dedim. Uzatma niyetinde değildim. Kitabıma dönmek istiyordum bir an önce.
-Katil uşak.
-Anlamadım.
-Kitabın sonunda diyorum, katil uşak çıkıyor.
-Bunun bir Agatha Christie romanı olmadığına eminim.
-Hiç şakadan anlamıyorsun. dedi ve kollarını birleştirip yüzünü astı.
-Benden ne istiyorsun? Canın mı sıkılıyor? diye sordum.
-Sana daha önce hiç eğlenceli olmadığını söyleyen oldu mu?
-Eğlence seven biri gibi mi duruyorum?
-Belki de artık sevme zamanın gelmiştir.
-Bu dediğin çok anlamsız.
Masanın üzerinde duran defteri kendi önüne çekti, kalemi de eline aldı. Defterin en arka sayfasına bir şeyler yazdı. Benden başkasının defterime bir şeyler yazmasından nefret etmeme rağmen sesimi çıkarmadım. Hoş bir kızdı aslında. Dolarda onunla beraber olmak için istediği her şeyi yapabilecek yüzlerce salak bulabilirdi ama o nedense benim masamda oturuyordu.
Defteri kapatıp bana geri uzattı. Kalemi göstererek:
-Bu bana senden HATIRA. dedi. Geri almak istiyorsan deftere yazdıklarımı yapman gerekecek,
Cümlesi biter bitmez ayağa kalktı. Yanıma geldi ve birden bire eğilip beni yanağımdan öptü. İrkilmiştim. Kulağıma fısıldayarak "Görüşürüz" dedi ve gitti. Bir süre hiç kıpırtısız öylece durdum. Bana saatler gibi gelen bir it kaç dakikanın ardından kendime gelebildim. Hemen defteri açtım.
"3 gün sonra Alsancak'taki kahve dükkanında görüşmek üzere." 
Tam bu dükkandan Alsancak'taki beş adet var diye düşünürken defterin en altına telefon numarasını yazdığını gördüm. Sanırım hangi dükkan olduğunu arayıp sormamı istiyordu. Sanırım her şeyi düşünmüştü. 
Masanın üzerinde duran defterimi ve Stalker kitabımı alıp çantama attım. Kafamda az önce yaşanan saçma olayı tekrar tekrar oynatarak bir anlam vermeye çalışıyordum. Kafamda bu düşüncelerle çantamı alıp çıktım dükkandan ve kendimi sokağa attım.

Hiç yorum yok: