20 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Melek Ölürken...



Ailemi kaybettiğim de 8 yaşındaydım. Ankara'dan İzmir'e doğru gidiyorduk. Bayram dan 2 gün önceydi. Anneanneme gidiyorduk. Babamın, annesi ve babası ben daha bebekken ölmüşlerdi soba zehirlenmesinden. Annemin babası ise evlendiğini bile görememiş annemin. Kalp krizinden genç yaşta ölmüş. Yola çıktığımızda saat sabah 09:00'du. Annem ve babam ikisi de aynı bankada çalışıyorlardı. Babam bankanın müdürü annemde onun sekreteriydi. Birbirlerini çok seviyorlardı. Tabi beni de. Annem sarı saçlı yeşil gözlü çok güzel bir kadındı. Bir melek kadar güzeldi. Tanrı'nın adalet anlayışına isyan etmiş ve işinden istifa etmiş bir melekti. Babam ise çok yakışıklı olmamasına rağmen kendine has bir karizması vardı. Babam gibi olmak isterdim hep. Benim gözümde Batman babamdı. geceleri Batman kostümü giyip şehirdeki suçluları temizlediğine inandım hep.
Yola çıktığımız gün annem beyaz bir elbise giymişti. O kıyafetiyle melekten bir farkı yoktu sadece kanatları eksikti. Eğer Tanrı'nın işini sorgulamasaydı kanatları halen olabilirdi. Babamın üstünde ise siyah bir takım vardı. siyah pantolon, siyah ceket, siyah kravat, siyah rugan ayakkabı ve beyaz bir gömlek. Çok ciddi görünüyordu o gün. Ama aslında ciddi olmayı hiç becerememişti. Yolculuğumuz gayet zevkli geçiyordu. Babam arabayı kullanıyor annem de onun yanındaki koltukta oturuyordu. Ben ise arkadaydım. Biliyordum çünkü aşıklar ayrı oturmamalılardı. Birbirine aşık insanlar hep yan yana otururlardı. Babam bize fıkralar anlatıyor hepimiz gülüyorduk. Arada annemle babamın elleri birleşiyordu.
Her şey çok güzeldi. Ta ki o fren sesini duyana dek. Hatırladığım en son şeydi o fren sesi. Sonra gözlerimi açtığımda bir hastane odasında yatıyordum ve başucumda anneannem bir sandalyede oturuyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Annemle babamı arıyordum ama odada bizden başka kimse yoktu. İçeri bayan bir hemşire girdi. Kapının açılma sesine uyandı anneannem. Hemşire bana doğru ilerleyerek:
-Nihayet uyandın delikanlı. dedi.
-Annemle babam nerede? Neden yanımda değiller? Neden hastanedeyiz? dedim. Anneannem ağzını kapatarak dışarıya çıktı. Ağlayacağı zamanlar önce ağzını tutar sonra odadan çıkardı. Uyandığım için sevindiğini ve annemle babama mutlu haberi vermeye gittiğini düşündüm. Ne safmışım. Hemşire:
-Uzan ve rahatla. Her şeyi anlatacağım.
Anneannemin kalktığı sandalyeye oturdu. Sabırsızlıkla ağzından çıkacakları bekliyordum.
-Sarhoş bir kamyon sürücüsü sizin arabanıza çarptı. Çok kötü bir kaza geçirdiniz anlayacağın. Annen ve babanın durumları çok kötüydü sizi buraya getirdiklerinde. Çok uğraştık ama onları kurtaramadık. Maalesef annen ve baban öldü. Çok üzgünüm. Senin kurtulman ise büyük bir şanstı.
İnanmamıştım bu söylediklerine. Bana şaka yaptıklarını sanmıştım. Ama öyle değilmiş. İçeriye anneannem girdi.
-Anneanne bu şaka hiç komik değil. Annemle babam nerede? Onları görmek istiyorum. Onlar bırakıp gitmezler ki beni. Sevmedim bu şakayı anneanne. Lütfen beni onların yanına götür.
Anneannem koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Ağlıyordu ve beni sımsıkı sarmıştı. Her şey için üzgün olduğunu bunların hepsinin doğru olduğunu söyledi bana.
Hastaneden çıktığımı ve anneannemin evine nasıl yerleştiğimi hiç hatırlamıyorum. Uzunca zaman büyük bir boşluk oldu hayatımda. O hastane odasında söylediklerimden sonra konuşmadım uzunca bir süre. Kulağımda devamlı o fren sesi vardı. Bazı geceler kazayı görüyordum. Ağlayarak ve çığlıklar içinde uyanıyordum. Her uyandığımda anneannem geliyordu yanıma ve bana sıkıca sarılıp öpüyordu. Bana göstermemeye çalışıyordu ama çoğu gece onu ağlarken görmüştüm. Gizli gizli ağlıyordu.
9. yaş günümde çikolatalı bir pasta, yanına kurabiye, kola almıştı. Bir de hediye oyuncak araba. Baş başa kutladık doğum günümü ama hala konuşmuyordum. Hediyemi vermeye gelmişti sıra. Güzel bir hediye paketi içindeydi. Özenle açtım paketi ve içinden 1963 model bir vosvos çıkmıştı. Arabayı görünce gözlerim doldu. Uzun bir aradan sonra ilk defa o gün konuştum. Anneannemin yüzüne baktım ve:
-Ya onların yüzlerini unutursam. Ya hatırlayamazsam bir daha. O zaman ne olacak anneanne.
Anneannem bu sefer gizlemedi ağladığını. Sarıldı bana. Birbirimize sarılmış ağlıyorduk.
-Olur mu öyle şey hiç? İnsan anne babasının yüzünü nasıl unutur? Bekle burada.
Salondaki komidinin çekmecesini açtı. Hala ağlıyordu. Bir fotoğraf çıkardı ve bana uzattı. Annem ve babamdı resimdekiler:
-Al bunu. Ne zaman onların yüzünü unuttuğunu hissedersen çıkar bu resme bak.
-Senin başına kaldığım için bana kızıyor musun?
-O ne biçim soru öyle. Benim başıma kalacaktın tabi başka kimin başına kalacaksın. Ben bakacağım sana tabi.
-Ben çok kızıyorum ama. Öldürmek istiyorum o adamı. Benim annem ve babam öldü ama ona hiç bir şey olmadı. Burnu bile kanamadı.
-Öyle düşünme. Oda öbür tarafta verir cezasını.
-Ben şimdi vermesini istiyorum ama. Keşke annem isyan etmeseydi Tanrı'ya. Şimdi daha mutlu olurdu.
-O ne demek öyle?
-Annem bir melekti. Tanrı'ya isyan etti istifa etti melek işinden. Tanrı da onu normal insan yaptı. İsyan ettiği içinde şimdi onun oğlunu cezalandırıyor. Oda ben oluyorum.
Anneannem gözlerimin içine baktı. Kendi uydurduğum bu hikaye hoşuna gitmişti ama böyle bir şey olmadığını söylemedi bana. Oda benimle birlikte devam ettirdi bu yalanı. Çocukların yalanlarına inanmak lazım. Kendi hikayeleriyle daha mutlular gerçek hikayelere ihtiyaçları yoktur.
Anneannemle mutlu bir şekilde yaşıyorduk. Oyunlar oynardık, beraber resim yapardık, şarkı söylerdik, emekli maaşını aldığı zaman hemen pastahaneye giderdik. Bir çocuğun isteyebileceği her şeyi anneannemle yapardık.
Aradan yıllar geçtikçe anneannemin kulakları iyi duymamaya başladı. 12 yaşıma geldiğimde anneanneme sesimi duyurmak için bağırmam gerekiyordu. İşitme cihazı alması gerekiyordu ama fiyatları çok yüksek olduğu için alamıyordu. "Aman be oğlum aldığımız üç kuruş para zaten onu da bu zımbırtıya mı vereceğiz. Boş ver bak anlaşıyoruz işte." derdi. Öyle deyince bende sesimi çıkarmadım.
Saat öğleden sonra 15:00'te okuldan çıktım ve eve gittim. Okulda aşık olduğum kızı anneanneme anlatacaktım ve heyecanlıydım. Evin kapısını anahtarla açtım. Anneannem salonda ki tekli koltukta oturuyordu. Yanına gitmedim ama anlatmaya başladım. Tüm gücümle bağırıyordum beni duysun diye. Odamda üstümü değiştiriyordum. Boğazım acıdı ve mutfağa gidip bir bardak su alıp salona anneannemin yanına gittim. Gözleri kapalı uyuyordu. Yada ben öyle sanıyordum.
-Ah be anneanne uyuyacak zamanı buldun. Söylediklerimin hiç birini duymamışsındır Allah bilir.
Anneannemi omuzundan dürttüm uyandırmak için. Ama uyanmıyordu. İki omuzundan tutup sallamaya başladım. Anneanne diye bağırıyor bir yandan da sarsıyordum uyandırmaya çalışıyordum. Ağlamaya başladım ve dışarıya çıktım. Yan komşumuz Aysel Teyzeye gittim. Ağlıyordum.
-Anneannem uyanmıyor Aysel Teyze uyanmıyor. dedim. Aysel Teyze telaşla çıktı evden ve bizim eve girdik. Aysel Teyze de dürttü anneannemi bir kaç sefer. Ama hiç tepki vemeyince sağ bileğini eline aldı. O zaman ne yaptığını anlamamıştım. Meğer nabzını ölçüyormuş. Bana doğru döndü ve:
-Anneannen ölmüş. dedi. Pat diye söyledi bunu. Alıştırmadan direkt söyledi.Ambulans geldi ve anneannemin cesedini alıp götürdü.
Aradan 5 yıl geçmeden kalan son yakınımı da kaybetmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sonra Çocuk Esirgeme Kurumundan 2 kişi geldi. Biri erkek biri kadın. İkisi de çok ciddi giyinmişlerdi. Kadın olan beni alıp bir sürü çocuğun olduğu yeni bir yere götüreceklerini söylediler. Bir sürü arkadaşımın olacağını kendimi yalnız hissetmeyeceğimi söyledi.  Kadın sadece konuştu ben ise dinlemedim.
Keşke annem meleklik görevinden hiç istifa etmeseydi. Bu sayede ben bu kadar acı çekmezdim. Babam ve anneannemde hala hayatta olurlardı. Neden Tanrı'ya isyan ettin anne. Sadece işini yapsaydın olmaz mıydı?

Hiç yorum yok: