14 Mart 2017 Salı

Işıklar Sönünce



Yıllar önce onunla aynı iş yerinde tanışmıştık. Yeni açılan gece kulübünün ilk personelleriydik. Ben garsondum o ise barman idi. Küçük bir yerdik toplasan on beş personel anca vardık. Ramiz'di ismi. Dedesinin ismiymiş. Annesinin buna hamile kaldığı dönem de dedesi vefat edince ismi o an belli olmuş. Çok sessizdi Ramiz. Neredeyse hiç konuşmazdı. Yemeğini bile yalnız yerdi ilk başlarda. Daha sonraları ikna edebilmiştik bizimle birlikte yemeye.
Çok fazla şey bilmezdik Ramiz hakkında. Beş yıldır bu sektördeydi, yirmi beş yaşındaydı, yirmi beş yıldır Antalya da yaşıyordu. Uzaklara dalardı devamlı Ramiz. Sanki birini bekliyormuş gibi bakardı uzaklara. Bazen de çok sevdiği birini kaybetmiş gibi hüzünle bakardı etrafa. Annesini kaybeden bir çocuk gibi korkak ve arar gözlerle bakardı etrafına.
Ramiz bizim için barda duran siparişleri çıkaran barmandi. Asla arkadaşı olmamıza izin vermedi. Hiçbir toplantımıza katılmadı, hiçbir sohbetimiz de görüş bildirmedi. Böyle olunca bizde çağırmamaya başladık Ramiz'i etkinliklerimize.
Günler böyle anlamsızca devam ederken tam iki yılı bitirdik. Dükkan çok fazla eleman değiştirdi ama Ramiz ve ben hep oradaydık. Ramiz bir gün geç kaldı. Asla geç kalmayan insan iki yıl sonra ilk defa geç kaldı. Ramiz'in gözleri hiç olmadığı kadar donuktu o gün. İfadesiz bir şekilde bakıyordu etrafına. Her zaman ki Ramiz diyerek çok umursamadım, işime devam ettim.
Sigara içmek için kapının önüne çıktığımda Ramiz de arkamdan geldi. Hiç sigara içmeyen adam o gün benden sigara istedi. Verdim bende. 'İyi bir arkadaştın.' dedi bana. Bir anlık şaşırmadan sonra 'Hayırdır birader ölüyor muyum? Nasıl cümle lan o' dedim. Güldü. Niye bilmiyorum ama bende güldüm. 'Beni iyi hatırla' dedi. 'Hatırlanacak bir malzeme bırakmıyorsun ki' dedim bende. Ufak bir tebessüm etti. Sanki son gücünü bu tebessüme harcamış gibiydi. Arkasından sigarasını fırlatıp dükkana girdi. Her zaman ki Ramiz diye düşünerek sigarayı söndürüp bende içeri girdim.
Ertesi gün Ramiz gelmedi. Sonra ki gün de gelmedi. Üçüncü günün sonun da Ramiz'in öldüğü haberini aldık. Tek başına yaşadığı evinde kendini asmış. Herkes bir şok yaşamıştı. 'Böylesi onun için daha iyi' diyenler de oldu 'Keşke biraz anlatsaydı' diyenlerde.
Anlatmaya çalışmıştı aslında. Her zaman ki Ramiz diyerek kestirip atmasaydım belki yardımcı olabilirdim. İlk defa kafesinden çıkmıştı ve ben umursamayarak tekrar onu kafesine sokmuştum. O ise kafeste kalmaktan sıkılmıştı. Tam uçmaya çalışacakken salak ben işleri bok etmiştim. Allah'ım ne kadar da salaktım. Ramiz son çare olarak bana gelmişti ve ben hiç oralı olmamıştım.
İki gün sonra işi bıraktım. Sanki o mekanda Ramiz her an bir yerden çıkacak ve 'Neden bana yardım etmedin!' diyerek boğazıma yapışacak gibi geliyordu bana. Bende çareyi kaçmakta bulmuştum. Tıpkı Ramiz'in bana geldiğinde kaçtığım gibi. Aradan geçen onca yıl onca doktor vicdan azabımı azaltmaya yetmedi. Halen korkarım Ramiz'in bir yerlerden çıkıp bana hesap sormasından.

Hiç yorum yok: