14 Mart 2014 Cuma

Siktir Et!




Hayatımın en boktan dönemlerinden biriydi. İçimdeki yalnızlık hissi ve bunalım tavan yapmıştı. Yeni yeni insanlarla tanışıyordum her hafta. O kadar samimi oluyordum ki onlarla bir hafta sonunda konuşacak hiçbir şey kalmıyordu. Ya konuşacak bir şeyimiz kalmadığından yada çok sıkıcı ve itici olduğumdan benimle konuşmayı bıçak gibi birden kesip atıyorlardı. Sonra yine sonsuz yalnızlık ve bunalım hissi geri geliyordu.

Yaptığım hiçbir şey içimdeki bu hislerden kurtulmamı sağlamıyordu. Sadece geçici olarak oyalıyordu beni yaptıklarım. Okuduğum kitapta ki bir cümle yada izlediğim filmde ki bir sahne beni yeniden o yalnızlık duygusunun içine atıyordu.

Bu arada yeni kızlarla da tanışıyordum tabi ki. Her şeyi o kadar çabuk yaşıyordum ki onlar da çekip gidiyorlardı. Örneğin bir tanesinin ailesiyle tanışmıştım. Daha tanışmamızın 2. haftasında ailesiyle akşam yemeği yememi istedi benden. Kabul ettim ben de. Güzel bir yemeğin ardından türk kahvesi ikram edildi. Türk kahvesini hiç sevmediğim halde içmek zorunda kaldım. Ama kahvemin içinden çıkan hamam böceği yavrusu tüm akşamı rezil etmeye yetmişti. En iğrenç kısmı da kahvenin yarısından çoğunu içmiştim ve böcek dudağıma değene kadar bunu farketmemiştim bile. Zaten bu olaydan sonra bir daha hiç görüşmedik.

Tanrı'nın espiri tarzını anlamak çok zor olabiliyor bazen.

Tüm hayatım boyunca duymadığım güzel sözleri tek bir kızdan sadece 3 gece de duydum. 3 günün sonunda o da gitti diğerleri gibi. İticilikte ki son noktayım sanırım. 3 gün sonra "bir bok olmaz bundan." deyip gidiyor herkes.

Her şeyin sonun da evimde ki tekli koltukta korku filmimi izleyip patlamış mısırımı yemek en huzur verici şey sanırım. Her şeye koca bir "SİKTİR ET" deyip rahatına bakmak gibisi yok.